1 Mart 2020 Pazar

İnceleme: Proraso Pre-Shave Cream Tıraş Öncesi Kremi Kırmızı Seri

Tekrar merhabalar, 

uzun süredir bloglarımla ilgilenemiyorum farkındayım. Hayatımdaki kötü çalkantılar ve yoğunluklar yüzünden buralar biraz nadasa kaldı. Bugün jiletler kısmına biraz güncelleme yaptıktan sonra, bir de yeni inceleme yazayım dedim. Dürüst olmak gerekirse bu incelemeyi belki iki aydır yapacaktım. Bu kadar gecikmesinin en temel sebeplerinden birisi de  ürünü çok beğenmem ve ha bügün yazayım, ha haftaya yazayım derken ürünü bitirmem oldu. E artık daha da gecikmeden yazayım dedim.



Şurada aynı ürünün okaliptus özlü versiyonunun incelemesini yazmıştım. Okursanız oradaki fikrimin genel olarak "tatminkar" olduğunu görebilirsiniz. Bu ürün için ise genel fikrim çok iyi olduğu yönünde. Hatta yıllardan beridir en kısa sürede bitirdiğim tıraş kozmetik ürünü diyebilirim.

Kırmızı seri biliyorsunuz Prorason'nun sandal ağacı özlü serisi. Bu seride mentol yok. Ağaçsı, sıcak, daha maskülen, daha beyefendi oturaklı bir koku var bu seride. Bu ürün de aynen öyle. Çok naturel temiz, hafifi odunsu, kafif tatlımsı bademsi kurabiyemsi çok güzel bir kokusu var. Bir parmak atıp tadına bakmak istiyorsunuz neredeyse. Ürünün içeriğinde sandal ağacı yağı ve karite yağı var. Biliyorsunuz seride üç ürün var, ama bunları sadece koku farkı olarak düşünmeyin. Hepsinin etkileri farklı farklı. Peki bu üründe durum nedir? Bakalım

Karite yağı


Yeşil seriyi okuduysanız orada ürünün çok yoğun bir mentol hissiyle cildi tıraş esnasında rahat tuttuğunu ve tıraştan sonra da serin tutarak da olası jilet yanmasını örttüğünü, ama genel olarak sakalı yumuşatma ya da daha rahat tıraş vermede çok belirgin bir etkisini göremediğimi yazmıştım. Bu ürün, daha doğrusu Prorason' nun kırmızı serisi genel olarak sakalı daha sert ve yoğun kişiler için. İçindeki karite yağı efektif biçimde sakalınızı yumuşatıyor ve cildinizi yağlıyor. Gerçek anlamda bu ürünü bir kaç gün kullanıp, daha sonra farkı net görmek için kullanmadan tıraş olduğumda hep belirgin farklar olduğunu deneyimledim. 

Ürün gerçekten etkili; tıraş öncesi nemli yüzünüze sürüp birkaç dakika beklemeniz yeterli. Tıraş esnasında yumuşamış sakalınızın daha rahat kesildiğini, jiletin yüzünüzde daha kolay aktığını hissediyorsunuz. Tıraş sonrası yüzünüz yumuşacık oluyor. Hiç balzam kullanmasanız bile karite yağından dolayı cildiniz yumuşak ve belli bir oranda korunaklı kalıyor. Biliyorsunuz bu ürünleri tıraş sonrası ürünler olarak da kullanabilirsiniz. Böyle bir durumda balzam yerine, "krem" olarak bu ürünü kullanabilirsiniz. Ancak kıvamlı ve yağlı olduğundan çok çok az miktarda uygulamanız lazım, yoksa yüzünüzde yağlı bir his bırakabiliyor. 



Şahsen tıraş sonrası ürün olarak çok artısını görmedim ama, tıraş öncesi ürün olarak kesinlikle faydalı ve benim vazgeçilmezlerimden biri haline geldi. Bunda harika sandal ağacı kokusunun da payı büyük. Ürünü proraso kırmızı tıraş kremi ile kombine edip de denedim, o zaman yastıklama iyice artıyor ve tıraş keyfiniz daha da yükseliyor. İyice şımarıyorsunuz. Bir de şöyle güzel bir jilet takarsanız, off değmesin tıraş keyfinize. Oturaklı kokusundan dolayı, yazın biraz daha hafif başka bir versiyon tercih edilebilir ama kışın ve sonbahar için ideal. Bir ufak kavanozu 3 ay rahat gider diyebilirim. Zaten öyle çok bol miktarda sürmeniz geremiyor, fındık kadar alıp, sakallarınızı kaplayıp biraz elinizle ovalamanız ve beklemeniz yetiyor. Uygun fiyatı düşünüldüğünde bence kesinlikle denenmesi gereken bir ürün.




Eğer cildiniz çabuk kuruyorsa, sakalınız sertse, yoğunsa, tıraş konforunuzdan memnun değilseniz proraso sandalağacı özlü tıraş önces/sonrası kremini denemenizi tavsiye ederim. Ürünü buradan temin edebilirsiniz. İster tek olarak, ister Primadopo adında üçlü set olarak alabilirsiniz ki tüm ürünleri denemiş biri olarak bu güzel nostaljik teneke kutulu setleri f/p ürünleri olarak öneriyorum.  Ürünü denemem için göndermiş olan Proraso Türkiye'ye teşekkür ederim.





20 Ocak 2018 Cumartesi

İnceleme: Proraso Pre-Shave Cream Tıraş Öncesi Kremi Yeşil Seri


Uzun bir aradan sonra tıraşkeyfim’de yeni bir yazıyla karşınızdayım. Bu seferki yazımız bir inceleme yazısı. Evet, bundan sonra blogda bilgi verici yazılara ek olarak arada sırada inceleme yazıları da yazmayı planlıyorum. Bununla ilgili ülkemizdeki erkek tıraş kozmetiğiyle ilgili çeşitli firmalarla iletişime geçtim, ne yazık ki bu konuda tek istekli diyebileceğim marka da Proraso oldu. Dolayısıyla bloğun ilk incelemesini de bir Proraso ürünü hak etmiş oldu.
Şimdi sevgili tıraşsever arkadaşlar sizler zaten Proraso nedir, nasıl bir markadır, olaya tamamen hakimsinizdir. Ama bu hobiye yeni merak salan genç padawanlara markadan kısaca bahsetmem lazım. Geleneksel ıslak tıraş dünyasında eskiden günümüze işin kozmetik yönüne en meraklı ülkelerin başında İtalya gelmektedir. Her ne kadar hemen her ülkenin çeşitli klasik tıraş ürünleri bulunsa da, İtalyanlar bu konuda kafayı kırmışlardır diyebiliriz. Nasıl Fransızlar parfümle kafayı bozmuşsa bu arkadaşlar da klasik tıraşla kafayı bozmuşlar. Sayısız firma eskiden günümüze hala geleneklerini koruyarak tıraş malzemeleri üretmeye devam ediyorlar. Bu ama bir tıraş fırçası oluyor, ama tıraş kozmetiği oluyor. Hepsi de belli bir kalitede, kötü mal yok gibi. Tüm bu markalar içinde en bilinen ve en ünlü olan marka da şüphesiz Proraso. 1908 yılında Ludovico Martelli tarafından kurulan firma o tarihten beri bugün hala aynı titizlikle ailenin 3. kuşağı tarafından Floransa’da üretim yapmaya devam ediyor.  

Popülerlik açısından Proraso’yu İtalyanların Arko’su gibi düşünebiliriz. Ancak Proraso dünya genelinde bizimkisinden çok daha fazla bilinirliğe sahip. Tabi bunda en önemli etken de; uygun fiyata sunduğu gayet memnun edici kalitedeki ürün çeşitliliği. Proraso hiçbir zaman üst kalite bir marka olmamıştır, ama vasat bir marka da olmamıştır, hemen hemen bütün ürünleri belirli bir kalite çıtasında olur. Ayrıca ürünlerinde doğal içerikler kullanır, hayvansal içerik bulundurmaz. Prorasoyu proraso yapan da ikonik okaliptüs ve mentollü tıraş ürünleridir. 

Efsane seri

Proraso’nun tıraş ürünleri oldukça çeşitli; tıraş sabunları, tıraş kremleri, tıraş sonrası balzam ve losyonlar, tıraş fırçaları, sakal bıyık ürünleri vs. Bugün incelediğim tıraş öncesi kremi, geleneksel tıraş camiası için aslında yeni bir ürün ve çoğu markada karşılığı yok. Oldukça özel bir ürün her ne kadar pre-shave olarak isimlendirilse de, hem tıraş öncesi, hem tıraş sonrası ürünü olarak kullanılabilme özelliğinde. Proraso’nun dört adet serisi bulunmakta en klasik olanlar: yeşil ve kırmızı seri. Ve daha sonradan eklenmiş olan, daha az popüler olan mavi ve beyaz seri. Yeşil seri prorasoyu, proraso yapmış olan ikonik seri. Bu seri okaliptüs yağı ve mentol özlü. Geleneksel tıraşa azıcık meraklı herkes bu seriden bir tıraş kremini en az bir defa kullanmıştır diyebileceğim kadar dünyada bilinen ve yaygın bir seri. Kırmızı seri benim çok daha sevdiğim sandal ağacı özlü. Mavi seri aloe vera özlü ve beyaz seri yeşil çay ve yulaf özlü. 

Güncel Proraso Serisi

Yazının başında dediğim gibi dünyada geleneksel tıraşa meraklı olup da proraso markasını bilmeyen, bir ürününü kullanmamış olan yoktur. Biz aslında omega gibi bir İtalyan markasını tıraş fırçalarıyla yıllardır ülkemizde görüyoruz, Proraso ise daha yeni ülkemizde satılmaya başlandı. Bundan öncesinde biz hep yurtdışından kendi imkanlarımızla getiriyorduk. Proraso’yu ülkemize Burmino Organik Ticaret getiriyor. Proraso harici başka kozmetik ürünlerini de getiriyorlar ki bunların içinde yine İtalyanların köklü diş macunu markası Marvis de bulunuyor. Buradan Burmino Kozmetiğe bu ürünleri inceleyebilmem için bloğuma sağladıkları desteklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.

Bugün incelemesini yazdığım ürün yeşil seriden tıraş öncesi kremi. Bu kremin içeriğinde silikon yok, paraben yok, sls yok, mineral yağ yok, yapay renklendirici yok. Yani temiz, doğal bir ürün. Bu da proraso’nun kullanıcılarına olan özenini gösteriyor. Bu ürünün amacı tıraş öncesi sakallarımıza uygulayarak, daha rahat bir tıraş olmanız için sakallarınızı hazırlaması. Ama aynı zamanda tıraş sonrasında aftershave balzamı olarak da kullanabilirsiniz diye belirtiyor proraso. Yani çok versatil bir ürün. Tıraş öncesi sakal hazırlama çok önemli biliyorsunuz, öyle iki su sürüp köpük süreyim, hemen tıraşa başlayayım derseniz yüzünüz cırrt ayşe teyzesi oluyor. Dolayısıyla ama tıraş öncesi ürünlerle, ama esansiyel yağlarla, ama köpükleme yöntemiyle, ama buhar ya da sıcak havluyla, ya da tıraş öncesi duş alarak yüzümüzü ve sakallarımızı tıraşa hazırlamış oluyoruz. Sakallımız daha yumuşak ve kesilir hale geliyor. Cildimizde ölü deri döküntüleri, kirler, yağlar gözeneklerden temizleniyor ve jilet cildimizde zorlanmadan daha akıcı bir kesim yapıyor. Bu da bize hem daha başarılı bir tıraş hem de tahriş olmamış bir cilt olarak dönüyor. İşte burada proraso “alın ben size bunu yaptım öyle yağla, havluyla uğraşmayın, sürün bunu direk tıraş olun” demiş. Kullanım talimatı da sakallarınızı hafifçe nemlendirdikten sonra az miktar ürünü alıp sakallarınızı ovarak tüm yüzünüze uygulamanız ve hemen devamında tıraş köpüğünüzü uygulayıp tıraşa geçmeniz.

Mentoli Köpük Bey diyeceksiniz
Ben de bu ürünü bu vesileyle ilk defa kullanmış oldum. Uzun süre kullandıktan sonra bu incelemeyi yazdığımı bilin. Ürünün kıvamı yumuşak tıraş kremi havasında, ince rahat yayılan bir krem tipinde. Kokusu eh, bana hamam otunun kokusunu hafiften hatırlattı, bilen bilir vücut geliştiricilerin çok sevdiği bir bitki tozudur tüy dökücü olarak. Pek hoş olmayan bir kokusu vardır, tüm tüy dökücü kremlerin kokusu da bu içerik yüzündendir. İçeriğinde bu ürün belirtilmemiş olmasına rağmen hafiften biraz o kokuyu aldım ama hafif. Onun dışında bariz okaliptüs ve mentolün kokusunu alıyorsunuz. Şimdi mentole gelelim. Sevgili tıraşseverler bu ürün tam bir okaliptüs ve mentol bombası. Soğuk suyla ıslattığınız yüzünüze bunu sürmeye başladığınız andan itibaren bütün yüzünüzü oldukça yoğun ve keskin bir mentol havası kaplıyor. Öyle ki, güzel kokulu bir tıraş kremi ya da sabunu bile kullansanız bu mentollü hava bütün gücüyle diğer kokuları bastırıyor. Yüzünüze soğuk cam sürüyormuşsunuz efektiyle köpürtüyor, tıraş oluyor, duruluyorsunuz. Her suyla durulamada mentolün keskin soğuk karakteri daha da güçleniyor. Hafif bir uyuşma etkisi yapıyor. Dolayısıyla bu ürün kış ayı kullanmak için pek uygun değil, ayrıca mentol sevmeyenler kesinlikle kullanmak istemeyeceklerdir. Ama mentol sevenler ve özellikle sıcak yaz günlerinde tıraş olanlar için bu ürünün bulunmaz nimet olduğu söyleyeyim. Proraso’nun yeşil serisindeki diğer krem ve balzamlardan çok daha dolgun bir mentolden bahsediyorum size. 


Ürün parmağınızla kolayca sakalınıza yayılıyor ve hızla emiliyor. Köpüklemeye +/- bir etkisi yok. Ama köpüğün altında o soğuk mentol katmanını hissediyorsunuz. Benim açıkçası ürün sakallarımı yumuşatacak daha rahat kesim olacak beklentim vardı ama açıkçası bunu pek göremedim. Sakalları yumuşatma anlamında bu ürünün etkisi belki %10dur. Asıl etkisi tıraş öncesi, tıraş anı ve sonrasında sunduğu bu yoğun mentol hissi dolayısıyla sağladığı ferahlık. Agresif makine de kullansanız, çok da kazısanız mentolün soğutucu etkisinden dolayı hiçbir rahatsızlık, yanma hissetmiyorsunuz. Perdeler arası her durulamada yüzünüz daha da ferahlıyor. Sakalları pek yumuşatmıyor dedim, peki kayganlık ve nemlendirme nasıl? Bu konularda da çok bariz bir etkisi yok. Hafif bir katkı var hissediyorsunuz ama bu bir esansiyel yağla tıraş öncesi hazırlık yaptığınızdaki gibi bariz değil. Tıraşınız bittikten sonra ürünü balzam olarak kullanması da gayet başarılı. Yeni tıraş olmuş temiz ciltte anında emiliyor. Yağlı, kaygan bir tabaka bırakmıyor. Cildi natürel görünümde tutuyor. Muazzam bir ferahlık sağlıyor. Ancak cildi koruma ya da iyileştirme anlamında çok işlevi yok. Eğer çok kazırsanız ya da çok agresif makine kullanırsanız evet tıraş esnasında çok rahat oluyorsanız ama tıraştan bir 20 dakika sonra balzamın yatıştırıcılığı azalıyor ve hafif yanma, tahriş hissini alıyorsunuz. Dolayısıyla tam teşekküllü sağlam bir balzam koruyuculuğu yok. Ama zaten böyle bir iddiası da yok.


İşin özeti bu ürün aynı anda birden fazla şeyi yapmaya çalışan, bunu da hiç de fena olmayan şekilde kotarabilen hoş bir ürün. Kullandığım en iyi pre shave metodu değil, en iyi tıraş sonrası ürünü de değil. Ama üşengeçler, hepsini tek ürünle kotarmak isteyenler için başarılı. Ben bu ürünü tıraş öncesi bir yüz hazırlayıcıdan ziyade, tıraş esnasında tahrişi önleyici, rahatlatıcı bir uyuşturucu, bir nevi lokal anestezi ürünü gibi görüyorum. Şu bir gerçek ki adana, mersin, izmir gibi sıcak memleketlerde yazın tıraş olurken bu ürünü kullanmanız kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi olup sizi muazzam rahatlatacaktır. 

Aradığınız konfor bu

Ürün ufakça, kaliteli cam bir kapta geliyor. Fiyatlandırma olarak ülkemizde diğer proraso ürünleri gibi gayet makul fiyatlandırılan ürün, her tıraş öncesi ve sonrası fındık tanesi kadar az miktarda kullanacağınız için uzun süre gidecek bir ürün. Ben bir mentol fetişi olmadığımdan bu yeşil seri ürünü özellikle dolabıma katmak istemesem de, yaz sıcakları için bir tane mutlaka bulunduracağım. Mentol ve okaliptüs severlere özellikle tavsiye edeceğim ürünü, tahrişsiz, ferah ve rahat bir tıraş yapamak isteyen tıraş severlere gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Aynı şekilde cildi çok sorunlu, çok hassas olup, ne yaparsa yapsın tıraş esnasında rahatsızlık, yanma, tahriş yaşayanlara da şiddetle öneririm. “Benim sakalım çok sert, jilet kesmiyor, sakalım yumuşamıyor bu ürünü kullansam rahat eder miyim?” beklentisinde olanlar için ise daha farklı, daha etkili ürünler denemelerini öneririm -en azından bu yeşil seri versiyon için konuşursam- Kırmızı serininkinin incelemesi de yakında gelecek. Hadi bakalım hayırlı tıraşlar. 

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Ustura, sadelikten gelen zarafet..



Kısa bir aradan sonra tekrar aranızdayım. Askerlik dönüşü sonrası ilk olarak hangi konuda yazı yazsam diye uzun uzun düşündüm. Bekleyen belirli konu başlıkları var, ama zaman az. Hepsi birden olmuyor. Ben de en son ustura üzerine yazmaya karar verdim. Dolayısıyla size yine word’ e kopyala-yapıştır yapacağınız yazı çıktı. Biliyorum yaptığınızı, saklamayın. 



Bu çok önemli ve detaylı konuya nereden başlasam bilemiyorum. Ustura meselesi ciddi bir konu, derin bir konu. 

Bundan mütevellit şöyle bir düzende gitmeye karar verdim:

1. Niye? Ben manyak mıyım?
2. Tanım ve tarihçe
3. Çeşitler ve markalar
4. Anatomi
5. Bileme - bakım
  - taşlar
  - kayışlar
  - macunlar
6. Tıraş
7. Koruma


Yazı çok uzun ve teferruatlı olacağından bir kerede hepsine sahip olamayacaksınız, zamana yaya yaya geliştireceğim. Sizde sindire sindire okuyun. 



1. Niye? Ben manyak mıyım?


















Haklısın, ortaokuldaki terli bıyıklarını kesmeye başladığın zamandan beri kartuşlu çöpleri ya da tıraş makinelerini kullanıyorsun. Jilet kelimesi senin için kalburüstü bir kelimeydi - bugüne kadar. Eline gerçek bir yaprak jilet ya da ustura geçtiğinde, ya da berberde sakal tıraşı olurken, jiletli usturanın ağzı yanağına değdiğinde hissettin gerçek soğuk metali, anladın işin ciddiyetini. Sanki askerde ilk kez eline silah almış gibiydin. Her şey çok farklı, alıştığından farklı bir dünya. Senin nazlı mach 3’ ünün aksine o jiletin affı yok, canı isterse kolayca kanının tadına bakabilir, biliyorsun. Dolayısıyla altında buruluyor ve kasılıp hareketsizleşiyorsun. Berber koltuğunda yutkunuyorsun. Biraz sonra fark ediyorsun.. Evet, o keskin ağıza saygı duymaya başlıyorsun. Saygını gösterip, düzgün davranırsan seni harika bir tıraşla mükafatlandırıyor. Şımarır, erkeğe yakışmayacak şekilde laubalileşirsen acımadan etini ayırıyor. 


Normal şartlarda elbette birisi bu tarz meşakkatli bir tandansı (temayül evladım, temayül)  kolay kolay kabul edemeyecektir. 


E peki o zaman biz bunu nasıl seviyoruz, nasıl istiyoruz, biz manyak mıyız?


Evet, biz manyağız..



 Gerçekten,

 
bak vallaha.. 
























Şimdi, ibiş gibi kaldın öyle değil mi? :)  





Hani bekliyordun ki paragrafı öyle bir bağlayayım, şöyle bir ballandırayım ki ustura kullanma işi bir anda çok mantıklı, çok sıcak gelsin. Yoo, gayet deli işi.



Bir kere başlarda kendini çok kesersin, alışması, öğrenmesi zaman alır, ustalaşması çok zaman alır. Mach 3’ den direk geçiş yapılmaz, bilenmesi ve bakımı için bir çok pahalı gereç ve oldukça deneyim gerektirir. Dikkat etmezsen 10 senelik kullanıcı da olsan acil’lik faça atar. 


Amaa,

Öyle namussuz bir alettir ki, ona saygı gösterip, her şeyi olması gerektiği gibi yaparsan seni olabilecek en mükemmel tıraşla ödüllendirir. Yakın, tahrişsiz, çok konforlu bir tıraş. Ayrıca cildine iyi gelir. Sıklıkla dermatologlar tarafından sıkıntılı cildi olanlara tavsiye edilir. İşte böyle bir şeydir. Tadına bakman lazım.


Gelelim usturanın avantajlarına. 

Yapı ve görünüş olarak jiletli usturalar ile çelik usturalar çok benzer olmalarına rağmen pek çok yönden ayrılırlar. Çelik usturalar tek bir parça som çelikten imal edilmiştir. Dolayısıyla jiletti, kartuştu derdi yoktur. Bir kere alırsınız, ömrünüzün sonuna kadar bileye bileye kullanırsınız. Yani ilk alış sonrası maliyet sıfırdır. Çelik usturalar ağır ve tok yapılıdır. Ele güzel bir his verir. Ağırlıkları iyi bir stabilite sağlar ve tıraş olmayı sandığınızdan daha kolay hale getirir.

Ayrıca usturanın ağzı daha sonra anlatacağım çeşitli taşlarla iyice bilenip, parlatıldıktan sonra, deri kayışta güzelce kayışlanır. Bu işlem kesici ağızdaki ancak mikroskopla görünebilen, kılağı dediğimiz küçük pürüzleri düzeltir ve ağzı pürüzsüz hale getirir. Peki bu bize ne olarak döner? Yağ gibi akan bir kesici ağız olarak. Gerçekten de iyi bilenmiş ve kayışlanmış bir usturayla tıraş olmak son derece rahat, kolay ve çok konforludur. Kayışın getirdiği pürüzsüzlük avantajı hiçbir kartuşlu makine jiletinde, yaprak jilette vs bulunmaz. Fakat usturanın bilenmesi, kayışlanması çok teferruatlı iştir. Bunları hep sonra anlatacağım. 

Bakınca oldukça uğraşlı görünüyor. Bilemek, kayışlamak, yağlamak vs. Evet doğru ustura kesinlikle tembel, uğraşmayı sevmeyen insanların kullanacağı bir alet değildir. Bu durumda onların yardımına jiletli usturalar koşar. Çok iyi bir bileyici dahi olsanız ustura bilemek oldukça yüksek tecrübe ve teknik gerektirir. Herkes yapamaz. Usturayı bilemek için gereken iyi taşlar ve kayışların hiçbiri ülkemizde bulunmaz. Usturanız karbon çeliğindense gerekli özeni göstermezseniz kolayca paslanır ve temizlik gerektirir. Peki madem bu kadar uğraşlı neden hala üretiliyor ve kullanılıyor?

Çünkü koşullar tam olduğunda çok konforlu, rahat ve jiletli usturadan sonraki en yakın tıraşı sağlar. Bazıları çelik usturanın tüm gereçler arasında en yakın tıraşı sağladığını iddia etse de, ben öyle düşünmüyorum. Bugün feather gibi üreticilerin jiletlerinin keskinliğine, çelik usturada elde bileyip, kayışlayarak ulaşmak mümkün değildir. Ama işte o kadar aşırı keskinlik de iyi değil. Jilet aşırı keskin olduğunda sürekli ete saplanmak ister. İdeal bir jilet ne ete dalmak isteyecek kadar aşırı keskin olmalı, ne de yağ gibi kaymayacak kadar kör olmalıdır. İşte usturanın kozu budur. Öyle bir keskinliğe gelir ki, ne kördür, ne aşırı keskin. Tam idealdir. Onu özel yapan da budur. Bu sayede 1 ya da 2 perde tıraşla diğer tüm tıraş gereçlerine oranla çok konforlu ve temiz tıraş sağlar. 



2. Tanım ve Tarihçe 



Adı üstünde, ismi bile sade ama etkili; - ustura-. İngilizcede straight razor, eski İngilizcede cutthroat, Fransızcada rasoir, Almancada rasiermesser, İspanyolcada navaja de afeitar, japoncada  seiyou kamisori, ya da sadece kamisori, latincede novacula. Hemen her dilde karizma bir isme sahip. Bu fiyakayı da hak ediyor doğrusu. Çünkü yüzyılların birikimine sahip , son derece ciddi, şakası olmayan, işini yapmakta mükemmelleşmiş, harika bir alet.

Usturanın nerelerden geldiğiyle ilgili daha önceki yazılarımın birinde kısa bir tarihçe yazmıştım aynen aktarıyorum.

“Ustura; erkeklerin sakallarını düzenli tıraş etmek için kullandığı en basit, fakat en mükemmel gereçlerden birisidir. Tıraş olmanın ilk nerede, ne zaman ve neden ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor, ancak temel nedeninin kesilmezse boyu bir metreyi geçen sakalın kişinin hareket kabiliyetini engellemesi olduğu açıktır. Antik çağlarda Romalılar vücut kıllarını kesmenin aykırı ve yanlış bir hareket olduğunu düşünürlerken, gelişmiş Mısırlıların vücut kıllarına sıcak bakmadığını biliyoruz. Gelişmiş bir medeniyet kuran Mısırlılar vücuttaki kılların kaba ve ilkel bir görünüme neden oldukları, sadece barbarların ve vahşi hayvanların kıllı olması gerektiğini savunan düşünceleri vardı. Medeni bir insan vücut kıllarından arınmış ve temiz olmalıydı. Ayrıca o dönemlerde sabun kolay kolay elde edilen bir şey olmadığından, uzun saç ve sakalla uzun süre temizlik sağlanamıyordu. Bu sebeple mısırlılar bütün vücut kıllarına tıraş etmeye başladılar. Buna saçları da dahil. Bugünün aksine o zamanlarda temizliklerine çok önem veren mısırlılar günde bir kaç kere yıkanırlardı ve kadınlarla çocuklar da dahil olmak üzere herkes kafasını tıraş edip, peruk takarlardı. Büyük İskender; hem savaş sırasında rakibe sakalı tutma imkanı vererek kişiyi zor durumda bırakması, hem de sakalsız suratın daha düzgün göründüğünü düşündüğü için erkeklere düzenli tıraş olmayı emrettiği bilinmektedir.

İlk çağlarda daha doğru dürüst alet kullanımı yokken, erkekler sakallarını yolarak  temizliyorlardı. Kısa bir zaman sonra bunu deniz kabuklarını cımbız gibi kullanarak daha hızlı yapabilmeye başladılar. Ancak bu yavaş ve acılı bir yöntemdi. Bunun dışında köpekbalığı dişide yaygın bir aparattı. Ateşin keşfi sonrasında ise artık sakallarını yakarak kısaltabiliyorlardı. Ardından volkanik bir cam türü olan obsidiyen' in keşfedilmesiyle sakallar ilk kez temiz olarak kesilmeye başlandı. Küçük çekiç darbeleriyle kırılarak kesici bir ağız oluşturulabilen obsidiyen; çok sert yapısından dolayı iyi bir kırıkla çok keskin bir ağız alıp, çok iyi tıraş edebiliyordu. Ancak metal kullanımı geliştikçe obsidiyenin yerini  bronzdan  yapılmış usturanın ataları aldı. Bizim bildiğimiz anlamdaki usturaların kullanım ise yaklaşık olarak 1500' lerde başladı. Güncel şeklini dökme çeliği de icat eden Benjamin Huntsman tarafından 1740' da  Sheffield İngilterede aldıktan sonra pek değişmeyen ustura, 1900'ler başında ufak geliştirmelerle nihai şeklini aldı ve bugüne kadar hemen hemen şekil ve yapı olarak hiç değişmeden geldi. Yapılan değişiklikler kullanılan çeliğin tipi ya da sap materyalleri şeklinde oldu. Eskiden kemik, fildişi, gibi pahalı ve çalışması zor materyaller kullanılıyorken, bugün genellikle ustura sapları yapay sedef, kemik görünümlü plastik ve ahşaptan yapılıyor. Bu durum; bu yeni malzemelerin hem daha ucuz ve kolay kullanılabilir olmalarından, hem de daha uzun ömürlü ve stabil olmalarından kaynaklanıyor. Dolayısıyla kötü bir şey değil."


3. Çeşitler ve Markalar


Yapıldıkları çeliğe bugün günümüzde iki tip ustura bulunur. Karbon çeliğinden yapılmış olan usturalar ve alaşım çeliğinden yapılmış olan usturalar. Alaşım çeliğinden yapılmış olanlar da kendi içlerinde yüksek alaşımlı paslanmaz çelikli usturalar ve takım çeliğinden imal usturalar olarak ikiye ayrılır. 

 
Modern anlamda çelik kullanan usturaların hepsi başlarda saf karbon çeliğinden yapılmaktaydı. Karbon çeliği, içerisinde arındırılma işlemi sırasında geride kalmış çok az ekstra elementleri saymazsak, yapısında sadece demir ve karbon bulunduran çeliklerdir. Karbon; çeliği çelik yapan ve sertlik, kırılganlık, sağlamlık veren yegane alaşım elemanıdır. Çelik alaşımı içerisindeki karbonun miktarı arttıkça çelik daha sert ancak kırılgan bir hale gelir. Bu kırılganlık bir nebzeye kadar ısıl işlemlerle azaltılabilse  de has karbon usturalar hala çok kırılgan yapıdadırlar ve yere düşürdüğünüz anda tuzla buz olma riskleri vardır. Karbon çeliğinin en büyük özelliği; saf ve sade yapılı olmasından dolayı çok ince bir ağız oluşturacak şekilde bilenebilmesi ve dolayısıyla çok keskin olabilmesidir. Gerçekten de üretilen ustura tipleri içerisinde en keskin olanları saf karbon çeliğinden olanlarıdır.

Karbon çeliğine, belirli bir oranın üzerinde krom, nikel gibi alaşım elemanları katıldığında çelik paslanmaya dirençli hale gelir. İşte paslanmaz çelik dediğimiz budur. Özünde yine paslanır, ama dirençli olduğundan çok daha uzun sürede ve az miktarda. Paslanmaz çeliklere çoğu zaman dengeleyici başka alaşım elemanları da katıldığından, çelik kırılmaya daha dirençli ve daha tok yapılı hale gelebilir. Ayrıca körelmeye karşı daha biraz daha dayanıklıdır. Ancak çeliğin homojenliği azaldığı için asla bir saf karbon çeliği kadar keskin bir kesici ağız veremez. Dolayısıyla paslanmaz çelik usturalar, karbon çeliği usturalar kadar keskin olmaz. Fakat şunu da belirtmek gereklidir ki temiz ve rahat bir tıraş için usturanızın ille de karbon çeliğinden, ultra keskin bir ustura olması gerekmez. olması gerekli.

Günümüzde çelik teknolojisinin gelişmesi ve daha modern, özel alaşımlı çeliklerin yaratılmasıyla takım çelikleri gibi çok sağlam yapılı, dirençli ve tok çelikler üretilmiştir. Bunların içerisinde molibden, vanadyum, titanyum, tungsten, kobalt gibi çeliğe  ısı, darbe, aşınma direnci veren alaşım elemanları bulunur. Bu çelikler üstteki iki çelik tipinden çok daha sert yapıda ve tok yapıda çeliklerdir. Dolayısıyla körelmeleri oldukça uzun zaman alır. Ancak bu kadar fazla alaşım elemanın çeliğe katılması, çeliğin homojenliğini iyice azaltır. Her ne kadar üretim yöntemleri çok gelişmiş olsa da herhangi takım çeliğinden yapılmış bir usturanın iyi bir karbon çeliği ustura gibi keskin olması imkansızdır. Mümkün değildir. Ki zaten takım çeliğinden usturaları sadece birkaç ufak üretici ya da özel yapımcı üretiyor. Tahmin ediyorum ki biraz beyniniz sulandı. Ama olsun, ustura ile ilgileniyorsanız biraz metalürjik bilginizin

Gerek eskiden üretilmiş olsun, gerek güncel üretilen bir model olsun üretilen usturaların çok büyük bir kısmı keskinlik ve kolay bilenme avantajından dolayı karbon çeliğinden yapılmış/yapılmaktadır. Paslanmaz çelikten yapılan usturalar ise daha az oranda üretilmektedir. Karbon çelik usturalar paslanmaya çok müsaittir ve kesinlikle nemli bırakmaya gelmezler. Her tıraş sonrası iyice kurulanmalı ve uzun süre kullanılmayacaksa ince bir yağla yağlanmalıdırlar.  Paslanmaz çelik usturalar ise özel bir bakım gerektirmezler, düzgünce kurulamak yeterlidir, ki zaten paslanmaz çelik usturaların üretilmesinin tek olayı budur. Yoksa ustura özünde karbon çeliğinden olur. Çünkü en temiz tıraş için olabilecek en iyi ağız yakalanmalıdır.


Yukarıda usturaların çeliklerine göre yaptığım değerlendirmeleri maddelere dökersek;

A) Karbon Çelikleri (Örn: Thiers Issard carbonsong) 

+ kolay bilenme
+ kolay onarım
+ çok yüksek keskinlik
+ düşük maliyet
+ tıraş hissiyatı

- paslanma
- kararma
- daha çabuk körelme

B) Paslanmaz çelikler (Dovo Inox)

+ paslanmazlık
+ kararmazlık
+ daha yavaş körelme

- daha yüksek maliyet
- daha uzun süren bilenme işlemi
- tatminkar keskinlik

C) Takım çelikleri (Hart Steel)

+ çok daha yavaş körelme
+ çeliğine göre paslanmazlık
+ çeliğine göre kararmazlık

- çok yüksek maliyet
- çok uzun süren bilenme işlemi
- tatminkar keskinlik
- tıraş hissiyatı


Gördüğünüz gibi birbirlerine göre avantaj ve dezavantajları var. Bana göre kullanıcılar karbon ve paslanmaz arasında sorunsuz seçim yapabilecekken, takım çeliğinden misal Hart Steel gibi O1 yağ çeliğinden imal edilen usturalar hem yüksek fiyatları, hem de daha uğraşlı onarım ve bilenmelerinden dolayı sade derin tıraş meraklılarınca tercih edilmelidir. Çünkü ustura nihayetinde pratik bir tıraş aletidir. Yeniden bilenmesi, ağzının tazelenmesi mümkün olan en kısa sürede, en hızlı gerçekleştirilebilmelidir ki günlük kullanım gereci sıfatını hak etsin. Ha benim gibi işin saykosusunuzdur (kelimeye gel) o zaman alın anasını satayım. Öyle adamın elmas taşı da olur, choserası’da kotikül’ü de.

“Chosera ne abi?” diye soranlardansanız henüz hiç bulaşmayın ama.

Markalara gelirsek, işin içine eski, antika ve hatta antik usturaları da eklersek tam olarak envayi çeşit marka model bulunabilir. Alabileceğiniz onlarca hatta yüzlerce çeşit marka ustura vardır. Özellikle ustura kullanımının çok yaygın olduğu 19 ve 20. Yüzyıldan kalma sayısız küçük marka vardır. Bunlar çoğunlukla birkaç aile ferdinden kurulmuş markalardır. Ama böyle olmasına bakmayın; eskilerden gelme iyi durumda bir antika ustura kolaylıkla harika tıraşlar verebilir. Sonuçta o usturalar usturanın yegane tıraş ekipmanı olduğu zamanlarda üretilmiş, en has haliyle. Ama bu demek değil ki günümüzdeki yeni üretim usturalar kötü. Onlar da son derece başarılı. Sadece çin, Pakistan gibi yerlerde üretilen kalitesiz belirli usturalarda kaçınmak lazım. Bunlar hem kötü işçiliğe, hem de iyi ağız almayan kalitesiz çeliklere sahiplerdir.

Piyasada sık sık adlarını göreceğiniz bazı iyi markalar:

  • 16 engstrom
  • 17. Heljestrand
  • Bea Brummel
  • Böker
  • Cadman
  • Case (W.R. Case & Sons)
  • Cattaraugus
  • Clauss
  • Craftsman 
  • Dorko
  • Dovo
  • Dubl Duck
  • Eric Anton Berg
  • ERN
  • Fram
  • Filarmonica
  • Genco 
  • Geneva Cutlery
  • Henckels 
  • Imperial
  • Joseph Rodgers
  • King 
  • Klas Törnblom
  • Lecoultre
  • Maher & Grosh
  • Otto Busch Weltlmeister  
  • Puma (eskileri - Lauterjung)
  • Revisor
  • Robeson
  • Shumate
  • Sta-Sharp
  • T. Hessen Bruch & Co.
  • Thiers-Issard
  • Torrey
  • W. Greaves & Son
  • Wacker
  • Wade & Butcher
  • Waterville
  • Winchester
  • Wostenholm, George & Son. 


Elbette hepsi bu değil, daha bir çok kaliteli ustura markası var. Özellikle adı “bilmemne & sons” olan eski usturalar % 90 ihtimalle iyi usturalardandır. Almanya, fransa, İngiltere, isveç, italya ve amerikada dövülüp yapılmış antika usturaların pek çok en iyi usturalardan kabul edilir. Almanya’nın Solingen mevkisi ile, İngilterenin Sheffield mevkisinde üretilen usturalar, bizim bursa yatağan bıçakları misali daha değerli ve aranandır. Solingen’de yapılmış usturaların geneli, Sheffield usturalarına göre daha sert çeliklere sahiptir.


Uzak durmanız gereken bazı markalarsa:

  • Beauty and Barber (B&B) 
  • Best Quality
  • Cyrill R Salter
  • Enzo 
  • GB Buckingham and Sons
  • Good Quality
  • High Quality 
  • Jacobs USA 
  • Kriegar
  • Master
  • New School
  • Pakistani (hatta pakistanda yapılmış her türlü ustura, özellikle çakma şam -damascus- çelikleri)
  • Razors designed by Jim Frost
  • Sanguine
  • Selective Professional
  • Simco
  • Special Quality 
  • Steel Warrior
  • Timber Rattler
  • Timber Wolf
  • Tomahawk
  • Two Man
  • Venus
  • Zeepk

Bunlar ya çok kötü işçilikli, ya da ağız almayan kötü çelikli, çoğunlukla çin üretimi  usturalardır. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın kaliteli bir tıraş verecek ağız elde edemezsiniz, ya da bunu için çok fazla efor sarfetmeniz gerekir. Bunlar ebay gibi platformlarda 10-25 dolar arasına sıfır olarak satışta bulacağınız paranızın karşılığını alamadığınız çöplerdir. Bu yüzden usturayı asla şekline göre seçmeyin, önceden markasını araştırın.




4. Anatomi


Gelelim usturanın özelliklerine. Ustura her ne kadar basit bir tıraş gereci olsa da, yine kendi içinde çeşitli yapılara, ölçülere ve bunların getirdiği farklı tıraş karakteristiklerine sahiptir. Önce standart bir usturanın yapısına bakalım.


Temel olarak usturanın önemli kısımları bunlardır. Ancak tıraşın karakteristiğini sırt, yanak, ağız ve uç kısmının kombinasyonu belirler. Peki nasıl olur bu? Öncelikle ölçüye gelelim. Her usturanın belirli bir ölçüsü vardır. Ustura dünyasında çok sık kullanılan standartlarla beraber bazen az da kullanılan ölçüler görülebilir. Ölçüler inç ölçeklendirmesine göre yapılır. Mesela 5/8’ lik ustura 7/8’ lik ustura gibi. 5/8’ lik ustura 1 inç’ in 8'de 5'i ölçüsündeki usturadır. Yani yaklaşık 15,8 mm'lik. 7/8’ lik ustura 1 inç’ in 8'de 7'si ölçüsündeki yani yaklaşık 22.2mm’lik bir ustura. Peki bu bahsedilen neyin ölçüsüdür? Usturanın çelik kısmının eni, yani yukarıdaki resimde sırttan, ağza kadar olan enli kısım. Tıraş dünyasında çok ince enli usturalar da bulunduğu gibi, çok enli, büyük usturalar da bulunabilir. Hepsinin tamamen ayrı karakterleri vardır. Aşağıdaki resme bakalım. 





Bakın ölçü büyüdükçe çelik kısım da enine büyüyor. Bu ne demek? usturanın giderek daha ağırlaşması demek. Daha ağır çelikli bir usturanın manevra kabiliyeti azalacak, kesme efektifliği artacaktır. Daha küçük ölçülü hafif bir usturanın misal 4/8 kesme kabiliyeti daha az olacak ama manevra kabiliyeti oldukça iyi olacaktır. Tabi kesme efektifliği sadece ölçü ile alakalı değil. Değineceğiz. Manevra kabiliyeti ne işimize yarar? 

AFFETMEM !!!

Örneğin bıyık, çene, çene köşesi gibi yuvarlak kısımlarda tıraşta usturayı kolaylıkla döndürmemizi ve sakalı en iyi şekilde kesebilmemizi sağlar. 


Genelde görülen ölçüler:

3/8
4/8 – 1/2
5/8
11/16
6/8
7/8
15/16
8/8
9/8


Ölçüleridir. Nadir de olsa bunların dışında ölçülere rastlanılabilir. Geleneksel tıraş dünyasında usturada en yaygın kullanılan ve bulunan ölçü 5/8’dir. Bunun sebebi 5/8lik usturanın balansının ve manevra kabiliyetinin beraber gayet iyi olmasıdır. Balanstan kasıt usturayı marka kısmında tuttuğunuzda sapın ağırlığıyla, çelik kısmının ağırlığı arasındaki orandır. Fark ne kadar nötr olursa ustura elinizde o kadar uyumlu olur. 5/8’in altındaki ince usturalarda sap biraz daha ağır çeker. Bu özellikle ince işler, ve hassas tahrişsiz kesimler için bir avantajdır. Ama mesela bir 4/8lik usturayla bir seferde bir 6/8 lik ustura gibi efektif kesim yapamazsınız. 5/8’ in üstündeki usturalarda ise ağırlık çeliğe doğru kayar. Bu durumda kesici ağıza usturanın kendi ağırlığının baskısı da daha fazla olduğundan daha efektif bir tıraş olacaktır. Ama bu usturaların da manevra kabiliyeti düşük olacak, ayrıca daha yavaş ve dikkatli kullanılmak durumunda olacaklardır, çünkü daha tehlikelidirler. Biliyorum şimdi bu kadar rakamla aklınız karışmış olabilir hemen birkaç fotoyla farkı göstereyim.



Yukarıdaki resimde 3/8 lik bir ustura görüyorsunuz. Çelik kısmı gördüğünüz gibi incecik. Bu usturanın ne kadar hafif ve kıvrak olduğunu şu fotoğrafa bakarak bile anlayabilirsiniz. 4/8 altı usturalar pek yaygın değildir. Her ne kadar bunlarla kusursuz şekilde tıraş olmak mümkün olsa da asıl çıkma amaçları berberlerin kulak arkası ve ense tıraşlarını hassas şekilde yapabilmeleri içindi.





İkinci resimde standart bir 5/8’ lik usturayı görüyorsunuz. Çeliğin eninin 3/8’e göre ne kadar fazla olduğu dikkatinizi çekmiştir. İşte bu boy: ne çok hafif, ne çok ağır tam kıvamında, kararında bir ölçü olarak çok sevilmekte ve kullanılmaktadır. 






Yukarıda ikinci en yaygın olan ölçü 6/8’lik usturayı görüyorsunuz. Bu ölçü 5/8' liğe göre 2,54mm daha enlidir. Dolayısıyla daha ağır ve birazcık daha efektif kesimlidir. Ancak şunu unutmamak lazım, her iki tipin de aynı oranda içbükey taşlanmış olduğunu düşünürsek 6/8 yani sırttan ağıza daha uzun olan ustura haliyle daha ince yapılı ve esnek bir yanağa sahip olacaktır. Dolayısıyla çok yoğun sakallı kişilerde bir ustura hem çok içbükey taşlanmış olup, hem de büyük ölçülü bir ustura olursa ağız kısmı tıraş esnasında esneyerek rahatsız, tutarsız bir tıraş verebilir ki bunun da bir çözümünü vardır, ileride göreceğiz.






Son olarak yukarıda bir 8/8lik ustura görüyoruz. Bunlara satır dendiği de olur, neden olduğunu tahmin etmenize gerek yok. Bir 8/8’lik usturanın eni, standart bir 5/8’lik usturadan 7,5mm daha fazladır yani bir 3/8lik ustura kadar. Haliyle bu kadar büyük çeliğe sahip bir usturanın çelik kısmı çok daha ağır, büyük ihtimalle daha kalın olacaktır. Balansı oldukça kötü kafaya doğru olacak, manevra kabiliyeti çok düşük olacak ama kesim efektifliği çok yüksek olacaktır. En sert sakallar bile bu savaş baltasının altında can verirler. Ancak, siz acemi çekirgeler bu yazanlara bakıp hemen 7/8,8/8 ustura arayışına geçmeyin. Bu usturalar daha teknik ve deneyim gerektiren daha tehlikeli usturalardır. Ancak deneyimli ustura kullanıcılarına göredir. Yeni başlayanlar için ideal ölçüler 5/8 sonra da 4/8dir. 3/8 gibi fazla küçük ölçüler fazla kıvrak ve kibar yapılarından dolayı eli oturmamış acemilere göre değildir. Aynı şekilde 6/8 ve yukarısı ölçülerde kendinizi tahriş etmeniz ya da kesmeniz yüksek ihtimal olacaktır. O yüzden ilk başlarda heyacana kapılmayın.






6/8 üstü ölçüler günümüzde çok fazla rastlanmaz ve az üretilir. Son resimde gördüğünüz Wade & Butcher markası bu tip büyük ölçülü, kama tipi, ağır usturalarda bir kült olmuştur ve fanatikleri çoktur. Gerek eskiden, gerek şimdi en çok kullanılan ölçü 5/8dir. Şunu aklınıza iyi yazın; büyük ölçülü, ağır ustura hep daha iyi tıraş eder diye bir şey yoktur. Güzel bilenmiş ufak bir ustura ve iyi bir kullanıcıyla kusursuz sinekkaydı tıraşlar olunabilir. 




Yukarıda 5/8, 6/8, 8/8 usturaların bir kıyaslaması. En üstteki 8/8' lik usturanın, en alttaki 5/8' lik usturayı nasıl cüceleştirip adete bir 3/8' likmiş gibi gösterdiğine dikkat. 


Bu kadar yazdıklarımdan sonra ölçü konusunu tamamen idrak ettiğinizi tahmin ediyorum. Şimdi gelelim uç tasarımlarına. 1800lerin antik usturalarından günümüze kimi az kullanılan, kimi çok kullanılan çeşitli uç tipleri vardır. Bunlara kısaca bakalım.




         


a) Square/Spike, Köşeli, sivri tip uç: Bu tip agresif bir tasarımdır. Bu tarz usturaların keskin, yakışıklı bir görünümü olur. Kesici ağız en uç kısma kadar gider. Bu tipin olayı favori, top sakal şekillendirmesinde en uç kısmıyla hassas şekillendirme yapmaya izin vermesidir. Bunlar kullanırken dikkatli olunmalıdır, çünkü manevra sırasında dikkatsiz olunursa o en uç kısım kolayca çizip, kesebilir. O yüzden acemilere önerilmez.

     



b) Round, yuvarlak uç: Ustura dünyasında en çok karşılaşacağınız, en çok kullanılan stildir. Yuvarlak olduğu için, kesme, çizme riski bulunmaz ve gayet güvenlidir. Herkes tarafından kolaylıkla kullanılabilir. Dezavantajı hassas şekillendirme işlerinde o kadar iyi iş çıkaramamasıdır. 






c) French, Fransız tipi: Tamamen görsel bir tasarımdır. Half round dendiği de olur. Yuvarlak ile sivri tip karmasıdır. Ama genellikle en uç kısmı hafifçe yuvarlatılarak güvenli hale getirilmiştir. Tercih meselesidir. Fazla yaygın bir tasarım değildir. 





d) Spanish, İspanyol tipi: bu da yine estetik bir tasarımdır. Uç kısımda hafif bir iç bükeylik bulunur ve uç kısım hafiftn öne uzanır. En uç nokta hafiften yuvarlatılmıştır. Bu sayede sivri tipin hassas detay çalışabilme özelliğini biraz daha güvenlikli olarak sunar. Eski filarmonica usturaların temel tipidir. Bugün standart usturalarda çok yaygın olmasa da üst seviye pahalı usturalarda kullanılan elegant bir stildir.






e) Barber’s notch: Türkçesini bilmediğimiz bu tip benim en beğendiğim tasarımdır. Temel olarak spanish pointe oldukça benzer, ama farklı olarak uçta oldukça derin bir çentiğe sahiptir. Bu kimisine göre estetik bir tasarımdan ibaretkeni kimisine göre bıyık tıraşında o çentiğin burun delikleri araısnda burun direğine daha fazla yaklaşmaya olanak sağlayarak bıyığı en üstten temiz şekilde kesebilmeyi kolaylaştırmak için yapılmıştır. Kesin olan bir şey varsa o da oldukça estetik ve antika görünümlü bir tasarım olmasıdır. Bu stil 1950 ve öncesi pek çok usturada sıklıkla görülürken, nedense giderek azalmış ve günümüzde neredeyse hiç kullanılmamaktadır. 




Evet, uçlarda da temel stilimiz bunlardır. Sizin en çok bulup kullanacağınız model yuvarlak tip olacaktır.

Uçları anladıktan sonra daha az öneme sahip üç kısmı daha inceleyelim, omuz ve sırt şekilleri.



Usturalarda yukarıdaki fotoda göreceğiniz üzere 3 omuz tipi vardır. Omuzsuz, tek stabilizatörlü, çift stabilizatörlü. İlk model daha ziyade isveç yapımı usturalarda görülürken, diğer iki model daha fazla yaygındır. Temel amaçları ince taşlanmış bir usturayı dipten tutarak daha stabil ve esnemeyen bir yanağa imkan vermeleridir. Üstünde fala durmaya gerek yoktur.


      

Bu resimde sırt şekillerini görüyoruz. Düz, düze yakın, hafif içbükey ve tam içbükey olabilir. Günümüzde üretilen usturaların %90' ı düz sırta sahiptir. Düz sırtlı usturalar, bilemesi ve kayışlaması en kolay usturalardır. 




       

Bu resimde ise kuyruk modellerini görüyoruz. Eskiden yeniye doğru kuyrukta uzama, incelme ve daha kıvrımlı ve ortopedik şekle gelme görülebilir. Usturalarda bu kısma bakarak bir usturanın antikalığı hakkında aşağı yukarı bir fikir sahibi olabilirsiniz. 


Biraz daha önemli bir konu olarak ağzı şekillerine bakalım.


                    


Bu fotoda gördüğünüz ağzı tipleri internette antika alırken sıklıkla karşınıza çıkacak modellerdir. Bizim istediğimiz 1 ve 3 numara yani düz veya smiling/gülen ağız/dışbükey ağız dediğimiz modellerdir. Düz ağız en standart çeşittir. Bilemesi, kayışlaması, tıraş olması en kolay şekildir. Amatörlerin seçmesi gereken model budur.

Smiling ağız denilen yarım ay şeklindeki modellerin bilenmeleri, kayışlanmaları daha farklı ve zordur. Tıraşları da dikkat gerektirir. Bunların olayı eğimli ağızla kesme yüzeyini genişleterek daha az baskıyla daha efektif kesimler yapmaktır. Eski ve antika usturalarda sık görülmekle beraber, günümüzde özel yapımlar dışında pek kullanılmaz.

Frown, yani içbükey ağız uzak durulması gereken bir modeldir. Yanlış bileme ya da kayışlamadan düz olan ağız içbükey hale gelecek kadar tahrip edilmiştir. Bu tip usturaların hafif kusurlu olanları biraz emekle iş görecek hale getirilebilse de çoğu zaman oldukça deneyimli bir bilemeci değilseniz uzak durmanız önerilir. 

En sondaki asimetrik ağız ise, çok kullanılmış, belki taşlama makinesinde taşlaya taşlaya çeliği tüketilmiş, artık kullanım ömrünü tamamlamış usturalardır. Bunların dip ve uç kısmındaki metal et kalınlığı farklı olacağından, bilenmeleri sonrası elde edilecek keskinlik ve konfor da farklı olacaktır. O yüzden bu tip usturalardan kesinlikle uzak durmanız gerekmektedir. 



Buraya kadar usturanın genel şekline hakim olmuşsunuzdur. Şimdi ölçüden sonra usturadaki en önemli konuya geliyoruz. Taşlama içbükeyliğine. Piyasadaki usturaların % 90' ı iki dönen taş arasında taşlanarak iç bükey hale getirilirler. Bu sadeye kalın ve stabil bir sırt, çok ince ve keskin bir ağız elde edilebilmiş olur. 

Dovo usturalarının taşlanma işlemi

Her usturanın belirli bir içbükeylik derecesi vardır. İçbükeylik ne kadar artarsa yanağın orta kısımları ve nihai ağız o kadar incelecek dolayısıyla elde edilecek keskinlik o kadar yüksek olacaktır. Ancak tahriş, stabilite sorunları ortaya çıkabilir. Aynı şekilde dayanıklılık olarak daha kısa sürede körelme de olacaktır. İçbükeylik ne kadar azalır ve yanak kısmı etli hale gelirse o zaman ustura o kadar stabil, ağız dayanıklı ama nihai keskinlik az olacaktır. Usturayı tam simetrik olarak yüksek içbükeylikte yapmak çok zordur. Çünkü yanak kısmındaki metal kalınlığı inceldikçe metali çok fazla inceltme, hatta tamamen aşındırarak bitirme işten bile değildir. O yüzden bu işi, yaşlı, yıllardır bu işi yaparak ustası olmuş kişiler yaparlar. 


Aynı ölçülerde olduğu gibi taşlamanın da ölçüleri ve buna göre isimlendirmeleri vardır. Önce aşağıdaki resme bakalım.






Soldan sağa sırasıyla gidelim:



1. Karınlı içbükey: Bu tip çok içbükey olup da, ölçü olarak da büyük ve enli olan usturalarda görülür. Taşlama ili aşamalı olarak yapılır ve iki taşlama arasında ağza yakın bir kısım biraz daha etli bırakılır. Bu sayede usturanın ağzının esnemesi/fazla esnemesi engellenmiş olur. 

                      



2. Ekstra içbükey, singing razor, şakıyan ustura: Bu tip taşlama olabilecek en ince ve zor taşlamadır. Az bulunur, bu tip usturalar daha pahalıdır. Taşlama iç bükeyliği olabildiğince sırta kadar çıkar. Et kalınlığı çok ince olduğundan akustik olarak oldukça dolgundur ve tıraş esnasında sakalları keserken çatır, çutur ses çıkarır. Bundan dolayı singing razor, şakıyan ustura olarak da bilinir. Bunların uç kısmına parmağınızla tıklattığınızda metalik bir "çınn" sesi verir. Gerek eski olsun, gerek yeni olsun bunlar çok yüksek keskinliğe ulaşan, çok temiz tıraşlar veren usturalardır. Yüzdeki detayı ele aktarmada geri dönüşü en net usturalardır. Biraz esnek yapılı olduklarından bilenmeleri, kayışlanmaları ve tıraşları dikkatli olmalıdır. Yeni başlayanlara önerilmez. 




3. Tam içbükey: En standart tiptir, nasıl 5/8 ideal dengelere sahipse, kendi alanında da tam içbükey tam istenen özelliklere sahiptir. Yüksek keskinliğe ulaşır, temiz tıraş verir, bilemesi kolaydır, esnemesi azdır. Yeni başlayanlara uygundur. Geri dönüşleri iyidir. 



4. Yarım içbükey: Bu tip en çok bulunan ikinci çeşittir. Tam içbükey kadar yüksek keskinliklere gelemese de, ağzını daha uzun süre koruyabilmesi ve daha stabil olması sebebiyle sevilir. Bu aynı zamanda daha yüksek konfor anlamına geldiğinden hassas cilde sahip olanlar tarafından da sevilir. Yeni başlayanlara çok uygundur. Geri dönüşleri orta derecededir.  



5. Çeyrek iç bükey: Nispeten az görülür. Bu tip usturalar cildi hassas, sakalı yumuşak kişilere önerilir. Çok keskin olmazlar ama çok stabildirler. Cildi yorma riskleri oldukça düşüktür. Standart bir cilde sahipseniz pek almanıza gerek yoktur. Geri dönüşleri artık ağırca, kalın çeliğe sahip olmalarından dolayı azdır. 



6. Sahte kama: Bu tipte sırttan ağza kadar giden varla yok arası çok hafif bir içbükeylik vardır. Önden bakınca neredeyse dümdüz tam kama gibi görünür. ama yandan taşlandığından orta kısmın tam olarak değmediği ortaya çıkar. Eski usturalarda görünen bir tasarımdır. Bilenmesi zor, kayışlaması ve tıraşı kolaydır. Bunlar ağır tipli, büyük ölçülü, tok tıraşlı usturalardır. 1930 öncesi üretilen usturaların büyük kısmı bu şekildedir. Tecrübeli kişilere önerilir. Geri dönüşleri oldukça azdır, yüzünüzde ne yaptığını elinizde pek hissetmezsiniz.



7. Tam/gerçek kama: Bu da wade & butcher gibi büyük ölçülü antika usturalarda görülen bir tiptir. Bilemesi oldukça zor, kayışlaması orta, tıraşları kolay ve toktur. Sahte kama ve tam kamalar oldukça kalın ve ağır usturalar olduklarından esneme/stabilite problemleri yoktur. Çoğu zamanda yarım ay şeklindeki ağızlara sahip olduklarında olabilecek en efektif tıraşları verirler. Tek perdede en yakın tıraşı olmak için en ideal seçenektirler. Yeni başlayanlara kesinlikle önerilmez. Geri dönüşleri en düşük olan usturalardır, oldukça hissiz tıraşlıdırlar.




8. Frameback: Bu tip nispeten yumuşak bir sırt parçası arasına sıkıştırılmış falçata bıçağı misali çok ince bir çelikten ibaret usturalardır. Bunlarda taşlama yoktur. Genellikle çok eski Fransız ve eski Japon/İsveç/diğer kuzey avrupa ülkeleri usturalarında görülürler. Hafif yapılı, yüksek keskinlikte usturalardır tıraşları genelde kibar yapılıdır. Geri dönüşleri orta derecededir. Artık günümüzde üretilmemektedirler.





9. Konkav usturalar: Çok az görülen usturalardır. Sırt kısmı yanağa kadar uzayacak şekilde taşlanmıştır. Bir nevi ekstra ekstra iç bükeydir. Ama fark olarak içbükey değilde sırta kadar düz taşlanmışlardır. Uç kısmı frameback gibi ince ve düzdür. Konkav usturaları tek parça çelik frameback gibi düşünebilirsiniz. Bunlar az da olsa antika İngiliz usturalarında görülür. Çok nadirdirler. Narin ve esnektirler, geri dönüşleri çok yüksektir. 






10. Mikrotom/Asimetrik: En  nadir görülen taşlama çeşididir. Bu usturalarda taşlama bir taraf tam düz, bir taraf hafif iç bükey olarak yapılmıştır. Genellikle oldukça nadir olarak ingiliz usturalarında görülür. Bunun dışında asimetrik olarak  Japon usturaları Kamisori’lerde görülür ona sonra değineceğiz. 

Mikrotom

Geleneksel kamisori taşlaması


- Bir usturanın temel tıraş karakteristiğini ölçüsü ve taşlama tipi belli eder. 

- Ölçü büyük taşlama inceldikçe ustura daha keskinleşecek ama tahrişe müsait hale gelecektir. 

- Tam tersinde de konforlu ama az keskin bir ustura olacaktır. 

- Eski kama tiplerinde ise büyük ölçü ve etli yanak usturaya ağırlık ve stabiliteyi beraberinde getirir. Keskinlik çok yüksek olmasa bile bunlar yarım ay ağızlarla da desteklenmiş olduklarından temiz tıraş vermede sorunsuzdurlar. 

- Genelde cildi hassas olanlara tam, yarım, çeyrek içbükeylikte 5/8 veya 4/8 usturalar önerilir. 

- Sakalı çok sert olanlara tam veya ekstra içbükey usturalar önerilir. 

- Sakalı hem çok yoğun hem çok sert olanlara büyük ölçülü ve kama tipi ya da ekstra iç bükey usturalar önerilir. Ancak unutmayın standart bir ustura cilt probleminiz yoksa size çok iyi bir tıraş verecektir. Tekniğiniz oturmuş ve ne yaptığınızı biliyorsanız fazla büyük ağız ya da aşırı ince taşlanmış usturalara özellikle ihtiyacınız yoktur. 

-devam edecek-